Dünyada Birincil Enerji Tüketiminin Kaynaklara Göre Dağılımı-2013(Milyon-TEP)
Toplam = 13.559 MTEP
Dünya, bizim bildiğimiz Dünya, hızla eriyen bir dondurma gibi gözlerimizin önünde tükeniyor. Artan nüfus, sanayiye olan bağımlık, insan doğasının getirdiği açlık ve rahatına düşkünlük belki bizi her geçen gün geri dönülmez bir çıkmaza sokuyor.
Şimdiki zaman zarfında, petrol, doğal gaz, kömür, gibi geri dönüşü olmayan enerji kaynaklarının hızla tüketilmesi ve doğal gazın artan talebi enerji sektörünü gözümüzde doymak bilmeyen bir kara deliğe benzetiyor. Grafiklerde gördüğünüz gibi petrol bu neslin sanayisinin yakıtı olarak dikkati üzerine çekiyor. Gelecekte enerji sektörünün parlayan yıldızı alternatif enerji kaynakları olacak gibi.
Yeni Politikalar Senaryosu Dikkate Alındığında Dünya Elektrik Üretiminde Enerji Kaynaklarının Payları (2000-2040)
(IEA – World Energy Outlook 2015)
Üstteki grafiği biraz incelediğimizde yıllara göre petrolün enerji sektöründeki etkisi petrol kaynaklarının da tükenmesi ile kaybolurken yerini kömür ve doğal gaza bırakıyor. Fakat 2000’li yıllara oranla gelecekte enerji ihtiyacının karşılanmasında yenilenebilir enerjinin kazanacağı değer azımsanmayacak kadar fazla.
Nükleer enerjiye baktığımızda; Uranyum, Toryum gibi nükleer enerji kaynaklarının reaktörlerde aktif hale getirilerek üretilen enerjiye Nükleer Enerji denir. Diğer enerji kaynaklarına oranla enerji verimliliği açısından düşünüldüğünde ne kadar verimli gözükürse gözüksün, oluşturduğu Radyasyon tehlikesi ile Dünyayı bir mayın tarlasına dönüştürmektedir.
Şu an 31 ülkede 442 ünite ile elektrik enerjisi üretimi yapılmaktadır.
Ülkeler | Ünite Sayısı (2016) | Üretilen Elektrik Enerjisi (milyar kWh, 2015) |
---|---|---|
ABD | 99 | 797,2 |
Fransa | 58 | 416,8 |
Japonya | 43 | – |
Rusya | 35 | 195,2 |
Çin | 31 | 130,6 |
Güney Kore | 25 | 157,2 |
Hindistan | 21 | 34,6 |
Kanada | 19 | 100,9 |
Bazı Ülkelerin Nükleer Santral Ünite Sayıları ve Elektrik Enerjisi Üretim Dağılımı
( IAEA – Power Reactor Information System, 2016 )
Fosil Yakıtların Zararları
İnsanlar bir yandan iklim değişikliği hakkında konuşa dursun doğa ana giyotin gibi cezamızı kesiyor. Öngördüğümüz, sonuçlarını bildiğimiz halde İnsanlık göz göre göre bu sel sularının etkisi altında kalmaya mahkum, ne kadar erken, ne kadar gerçekçi ve ne kadar üretken olursanız olun. İnsan oğlunun açgözlülüğü fosil yakıtlara olan bağlılığı damarlarına eroin zerk eden bir bağımlıdan farklı değil ! Artık at gözlüğünü çıkarmanın tam sırası…
Antarktika’dan Kıbrıs’ın üçte ikisi büyüklüğünde buz dağı koptu !
Deyim yerindeyse İneklerin tren seyretmesi gibi sadece var olan durumu seyrediyoruz. Zaman içinde günahlarımızın getirisi gözümüzün önünden geçiyor.
Sizce bu fotoğraf bir Holywood filminden mi !
Şu ana dek kayıtlara geçen en büyük buz dağlarından biri Antarktika’dan koptu ve Kıbrıs’ın üçte ikisi büyüklüğünde.
Bölgedeki deniz ticaret yollarına problem yaratabileceği düşüncesiyle gözlem altında tutulacak, düşünebiliyor musun ? deniz ticaret yollarına problem yaratacakmış ! 6 bin kilometrekare.
İşte maddelerle Fosil Yakıtların Zararları,
- Asit yağmurlarına neden olur. Fosil yakıtların kullanımı havanın kirlenmesine neden olur. Kirlenen hava belirli bir süre sonra asit yağmurlarına dönüşmekte ve asit yağmurları da çevredeki bitki örtüsünün yok olmasına neden olmaktadır. Ayrıca bu asit yağmurları akarsular ve nehirlere de aktığı için buradaki canlılarda asit yağmurları ile beraber yok olmaktadır.
- Ozon tabakasını deler. Fosil yakıtların belki de en büyük zararlarından bir tanesi olarak ozon tabakasını delmesi gösterilir. Çünkü ozon tabakasının delinmesi dünya üzerindeki tüm canlıların hayatını tehlikeye sokmaktadır. Delinen ozon tabakası aynı zamanda küresel ısınmaya ve bu da buzulların eriyerek dünyanın sular altında kalmasına neden olacaktır.
- Havadaki oksijen miktarını düşürür. Canlıların yaşamına sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için oksijen vazgeçilmezler arasında yer alır. Ancak fosil yakıtlar havadaki karbondioksit miktarını artırdığı için oksijen miktarı düşmektedir. Düşen oksijen miktarı da canlıların yaşamını tehlikeye sokar.
- İklim değişiklikleri ortaya çıkar. Fosil yakıtlar ozon tabakasının delinmesine neden olduğu için bu da beraberinde iklimlerin değişmesine neden olur.
- Petrol savaşlarına neden olur. Her geçen gün petrole olan bağımlılığın artması beraberinde savaşları da getirmektedir. Günümüzde dahi petrol için savaşlar yapılmaktadır. Bu da Fosil yakıtların zararları arasında gösterilebilir
- Hava kirliliğine etkisi: Dünyanın en büyük enerji kaynağı olan fosil yakıtların direkt olarak hava kirliliğine yol açtığını söyleyebiliriz . Çünkü fosil yakıtlar yanması ile birlikte karbondioksit ortaya çıkar. Dünya üzerinde çok fazla miktarda fosil yakıt kullanıldığı için atmosferde bulunan karbondioksit oranı yükselir. Tüm bunların sonucunda ise hava kirliliği meydana gelir. Bunun dışında dünyanın temel sorunlarından bir tanesi olan küresel ısınmanın başlıca nedenlerinden bir tanesi oldukça fazla miktarda fosil yakıtların kullanılmasıdır. Havaların aşırı bir şekilde soğuması ve aşırı şekilde ısınması ve farklı doğa olayları bu sebeplerden dolayı değişen iklim dengesinden kaynaklanmaktadır.
- Su kirliliğine etkisi: Su kirliliğinin başlıca etkenlerinden bir tanesi de fosil yakıtlardır. Fosil yakıtlı olan enerji santrallerinin ve farklı ısı tesislerinin soğutma suyuna ihtiyacı vardır. Isınan suyun yeniden kaynağa deşarj edilmesi sonucunda suların ısınıyor olması su kirliliğine örnektir.
- İnsanlar üzerindeki etkisi: Fosil yakıtların zararları arasında en önemli olan etkenlerden bir tanesi de insanlar üzerindeki etkilerdir. Fosil yakıtların yanması ile birlikte yayılan gazlar ve fosil parçacıkları birçok kişide solunum yolu hastalıklarına neden olabilir. Bu durum başta kanser olmak üzere birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Sonuç olarak ise çok sayıda kişinin erken ölümüne sebep olmaktadır.
Gelişen teknoloji ile beraber fosil yakıtların kullanımı da her geçen gün artmaktadır. Kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların her geçen gün artan bu kullanımı beraberinde çok ciddi sorunları getiriyor. Özellikle çevre ve hava kirliliği bunun başında gelmektedir. Eğer Fosil yakıtların zararları biran önce ortadan kaldırılmazsa ve gerekli önlemler alınmaz bu durum ileride çok ciddi sorunlara neden olabilir. Birçok araştırmacıda bu konuda gerekli uyarılarda bulunuyor. Her ne kadar önlemler alınmış olunsa da bu durum şuan için yeterli seviyede değil.
İklim Değişikliği Müzakereleri ve Türkiye
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)
3-14 Haziran 1992 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Rio DünyaZirvesi) Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) imzaya açılmıştır. Kyoto Protokolü Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997 yılında düzenlenen 3. Taraflar Konferansında (COP 3), dünya çapında sera gazlarının azaltılması için bağlayıcı hedefler içeren “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine İlişkin Kyoto Protokolü” imzalanmıştır. 18 Kasım 2004 tarihinde Rusya Federasyonu’nun da onaylamasıyla Kyoto Protokolü 16 Şubat 2005 tarihinde fiilen yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’nin İklim Değişikliği Müzakerelerindeki Konumu
Türkiye 1992 yılında imzaya açılan BMİDÇS’nin orijinal metninde hem Ek-1 (tarihsel sorumluk), hem de Ek-2 (maddi sorumluluk) listesinde yer almıştır. Türkiye, 1995 yılında gerçekleştirilen COP1’den 2000 yılında gerçekleştirilen COP6’ya kadar geçen süre içerisinde gelişmekte olan bir ülke olması nedeniyle BMİDÇS’nin eklerinden çıkmak için girişimlerde bulunmuştur. 2000 yılında yöntem değişikliği yapılarak Ek II’den çıkmamız ve Ek I’de özel statüyle yer almamıza ilişkin önerimiz sunulmuştur. 29 Ekim-6 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın Marakeş kentinde yapılan 7. Taraflar Konferansı’nda (COP 7) Türkiye’nin, Ek II’den çıkıp özel şartları tanınmış bir Ek-I ülkesi olarak BMİDÇS’ye taraf olma isteği kabul edilmiştir. 24 Mayıs 2004 tarihinde de Türkiye resmen sözleşmeye katılan 189. taraf olmuştur. Ülkemiz halen Sözleşme’nin Ek-I listesinde özel şartları tanınmış ülke olarak yer almaktadır. Kyoto Protokolünün yürürlüğe girdiği 2005 yılından itibaren COP toplantıları kapsamında Protokolü kabul etmiş tarafların da toplantıları düzenlenmeye başlamıştır. 2007 yılındaki Bali Yol Haritası ile birlikte 2012 sonrası süreç belirleme çalışmaları başladığından Türkiye’nin de masada yer alarak söz sahibi olabilmesi için “Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı” 05 Şubat 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilmiştir. Türkiye, Kyoto Protokolü’nün 25 inci maddesi uyarınca “Katılım Belgesi”nin tevdii tarihini izleyen doksanıncı gün olan 26 Ağustos 2009 tarihinde Protokole resmen taraf olmuştur.
Paris Anlaşması 22 Nisan 2016-21 Nisan 2017 tarihleri arasında New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezinde imzaya açılmıştır. 22 Nisan 2017 tarihinde Türkiye Paris Anlaşmasını imzalamıştır. Günümüz itibariyle BMİDÇS taraf olan hemen hemen tüm taraflar Paris anlaşmasına imza atmışlardır. Paris Anlaşmasının yürürlüğe girebilmesi için, küresel sera gazı emisyonlarının en az %55’ini kapsayan en az 55 Taraf ülke tarafından meclislerince onaylanması gerekmekteydi. 5 Ekim 2016’da Paris Sözleşmesinin yürürlüğe girme eşiğine ulaşılmıştır. Paris Anlaşması 5 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Günümüzde 197 taraf ülkeden 127’si Paris anlaşmasını onaylamış bulunmaktadır.
2016 yılında Fas’ın Marakeş kentinde düzenlenen COP22 toplantısında, Paris Anlaşması ile çözülemeyen ve eksik kalan konuların görüşülmesi için müzakereler devam etmiştir.
Dünyada Temiz Enerji Kaynakları
Türkiyede Temiz Enerji Kaynakları
Türkiye’de yenilenebilir enerjinin resmi alt yapı kazanması 2005’te çıkartılan Yenilenebilir Enerji Kanunu (YEK)’e dayanmaktadır, ayrıca AB’ye uyum kapsamında 2011-2020 yıllarını kapsayan Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı (YEEP) yürürlüğe girmiştir. Plana göre 2023’te Türkiye’de üretilen elektriğin %22’si hidroelektrikten (ama miktar daha büyük olacak çünkü toplam çok daha büyük olacak) ve %16’sı diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesi hedefleniyor. YEEP’e göre ulaştırma sektörünün %10’u yenilenebilir enerjiden yararlanacak.
Plana göre rüzgar 3 GW‘tan (gigawatt) 20 GW’a ve güneş enerjisi 5 GW’a çıkartılacak.
Türkiye, 2013 yılında yenilenebilir enerjide dünya ortalamasının üzerinde üretim gerçekleştirmiştir. Dünyada üretilen enerjinin %22’si yenilenebilir iken Türkiye’de bu oran %29’a ulaşmıştır. 2015 yılı sonu itibarıyla Türkiye elektriğinin %32.5’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından üretmiştir. %25.8 hidroelektrik, %4.4 rüzgar %1.3 jeotermal %0.6 biyogaz ve diğerleri %0.4 güneş enerjisinden üretilmiştir. Şebeke paritesine, güneş enerjisi için 2018 ve rüzgar için 2019’da ulaşılacağı tahmin ediliyor. Şebeke paritesi, alternatif yollarla üretilen elektrik enerjisinin fiyatının, eski yöntemlerle üretilip, şebekeden satın alınan kadar ucuz olmasını ifade eder.
Ama çevre dostu yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi Türkiye’de hala yeterince anlaşılabilmiş değildir.
2015’te Antalya’da, günde 550 evin ihtiyacını karşılayacak, dünyada en fazla temiz enerji üretme kapasitesine sahip stadyum inşa edildi.
Güneş Enerjisi
Artan kullanımı ve gelişen güneş paneli teknolojisi ile yaygın olarak kullanılmaktadır. Güneş panelleri ve fotovoltaik pillerle giderek azalan maliyetlerle elektrik enerjisi elde edilmektedir. Fransa ile İspanya arasındaki Pirene dağları üzerinde kurulu olan güneş kollektörlerinden 320 derece sıcaklık sağlanmaktadır. Aynı şekilde evlerin çatısına monte edilen güneş panellerinden sıcak su elde etmek de mümkündür ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Avustralya, Japonya, İsrail ve ABD güneş enerjisinden yararlanan ülkelerin başında gelmektedir.
Türkiyede coğrafi konumu nedeniyle güneş enerjisi potansiyeli bakımından şanslı bir ülkedir. Bir çok bölgede güneşli gün sayısı ve güneşlenme süresi yeterli düzeydedir. Yıl içerisinde güneşlenme süresi en yüksek olan bölgeler Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’dir, en az olan bölge ise Karadeniz’dir. Ülkemizde genelde su ısıtılmasında kullanılan güneş enerjisi, teknolojik imkanların gelişmesine bağlı olarak yaygınlaşmaktadır ve zamanla bu enerji farklı alanlarda kullanılmaya başlanacaktır.
Türkiye’deki Güneş Enerji Santralleri
(Ocak 2017 itibarıyla)
Aylara ve bölgelere göre Türkiye’nin yıllık güneşlenme süresi
GEPA (Güneş Enerjisi Potansiyel Atlası)
Uluslararasında kanıtlanmış bir model olan “ESRI Güneş Radyasyon Modeli” kullanılarak elde edilen güneş kaynak bilgileri ile güneş kaynak alanları kolaylıkla görülebilmekte, bu amaca yönelik ön fizibilite çalışmaları yapılabilmekte ve güneş kaynak alanı arama amacıyla yapılan çalışmalar ortadan kaldırılarak zaman ve ekonomik tasarruf sağlanmaktadır. ESRI Güneş Radyasyon Modeli, Türkiye geneli için 500 x 500 metrelik çözünürlükte çalıştırılmış ve toplam 3,120,000 adet grid oluşturularak her bir grid için güneş kaynak bilgileri hesaplanmış ve sonrasında Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) teknikleri kullanılarak elde edilen bilgiler haritalandırılmıştır. GEPA’nın hazırlanmasında noktasal bazda ( 500 m x 500 m ) ortalama % ± 10 hata payı ile bilgi üretilmiş ve bu bilgiler Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü‘nün (DMİ) 148 adet ve EİE’nin 8 adet uzun dönemli güneş ölçüm verileri ile doğrulanmış ve kalibre edilmiştir. GEPA 2010 yılında basılarak satışa sunulmuştur.
Termal Enerji
EİE ve DMİ tarafından 1992’den bu yana yapılan araştırmaya göre Türkiye’nin Güneydoğu ve Akdeniz Bölgeleri içinde kalan ve yüz ölçümünün % 17’sini kapsayan bölümünde güneşli su ısıtıcılarının yıl boyunca tam kapasite ile çalışabileceği sonucuna varılmıştır. Türkiye yüz ölçümünün % 63’ ünü kapsayan bölümde güneşli su ısıtıcılarının yıl boyunca çalışma oranı % 90 ve ülkenin % 94’ ünü kapsayan bir bölümdeki çalışma oranı ise % 80’dir. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde, güneşli su ısıtıcılarının yılın % 70’i kadar bir süre boyunca tam randımanla çalışabilecekleri sonucuna varılmıştır. Bu durum, güneşli su ısıtma dışındaki diğer termik uygulamalar için de hemen hemen aynıdır. Ancak, yalnız direkt radyasyonun etkili olduğu direkt dönüşümler ve konsantrasyonlu çalışmalar için, bulutluluk faktörü yüksek olan Doğu Karadeniz ve Çukurova gibi bazı bölgelerde yıl boyunca tam randımanla çalışma süresi düz toplayıcılara göre biraz daha düşüktür.
Güneş enerji kulesi
Enerji Bakanlığı‘nca hazırlanan, Türkiye’nin Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlasına (GEPA) göre, yıllık toplam güneşlenme süresi 2,737 saat (günlük toplam 7.5 saat), yıllık toplam gelen güneş enerjisi 1,527 kWh/m² (günlük toplam 4.2 kWh/m²) olduğu tespit edilmiştir.
Aktif santrallerin çoğu fotovoltaik (PV) sistemi kullanmaktadır. Santrallerin büyük çoğunluğu lisanssız elektrik üretimi sınırı olan 1 MW (megawatt) altındadır, üzerinde kalanlar ise 1 MW’lık santrallerin ortaklaşması ile faaliyetlerini sürdürmektedir. En büyük santral 23 MW kurulu güç ile Konya Karatay Kızören GES‘tir. Enerji Bakanlığı‘nın 2023 hedefine göre; en az 3 GW lisanslı PV santral kurulu gücüne ulaşılacaktır.
Kule tipi güneş enerjisi santralinin Türkiye’de ilk örneği Mersin‘de kurulmuştur. 100 dönümlük arazinin 30 dönümü aynalarla kaplanmıştır. 510 adet ayna 50 metre yüksekliğindeki kuleye güneş ışınlarını yansıtmaktadır. Burada ısınan sudan elde edilen buhar türbinleri çevirerek elektrik enerjisine dönüştürmektedir. Günün saatine göre güneşin konumunu hesaplanıp, yansıtıcı aynalar o yöne çevrilmektedir
Güneş Enerjisi Kulesi / Mersin
Yapılan yeni yasal düzenlemeler ile ;
Fotovoltaik sistemlerin kullanımının yaygınlaşması için 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu 29/12/2010 yılında revize edilmiş ve 2013 de mevzuat çalışmaları tamamlanmıştır.
Güneş enerjisinden elektrik üretimine yönelik hukuki ve teknik düzenlemelerin tamamlanması sonrasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından 10-14 Haziran 2013 tarihleri arasında lisans başvuruları alınmıştır. Bu başvurularda, 600 (MW) olarak belirlenen kapasite için yaklaşık 9.000 MW’lık kurulu güce karşılık gelen 496 adet başvuru yapılmıştır. GES önlisans başvuru yarışmaları sonuçlanmış olup, bugün itibarıyla EPDK tarafından 5 adet güneş enerjisi santraline önlisans, 2 adet güneş enerjisi santraline lisans verilmiştir. Sürecin sonunda toplam 49 adet güneş enerjisi santraline önlisans-lisans verilmiş olacaktır. 2023 hedeflerine ulaşmak için ilerleyen yıllarda kademeli olarak kapasite artırılacak.
Yapılacak olan Türk ve Güney Kore ortaklığı ile gerçekleşecek projenin yatırım tutarının 1 milyar 300 milyon dolar olduğu belirtiliyor.
Rüzgar Enerjisi
Günümüz teknolojisi ile modern türbinler yardımıyla elektrik elde edilen rüzgardan yel değirmenleri yardımıyla elektrik elde etmek ilk olarak 1890 yılında Danimarkada yapılmıştır. Rüzgâr gücünden elektrik elde eden ülkelerin başında ABD gelmektedir. ABD Dünya rüzgâr enerjisi üretiminin %26’sına tek başına sahiptir. %22,4 ile Çin ikinci sırada, %7,9 ile Almanya üçüncü sırada yer alır.
Türkiye’de ilk ticari amaçlı rüzgar santrali 1998 yılında Çeşme (İzmir)’de kuruldu. Rüzgar enerjisi potansiyeli bakımından ülkemizin Ege, Marmara ve Doğu Akdeniz kıyıları zengin yerlerdir.
Yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgarın karbon emisyonu, çevre kirliliği gibi dezavantajları yoktur. Ülkemizde kurulan rüzgar gülleri sayesinde dışarı olan enerji bağımlılığı azalırken aynı zamanda bu sektörün gelişimi ile istihdam alanı yaratacaktır. Diğer taraftan yerli kaynakların kullanımı ve değerlendirilmesi için ülkemizin doğal kaynaklarının önemi bir daha anlaşılmaktadır.
Avantajları
- Yenilenebilir ve temiz bir enerji kaynağıdır, çevre dostudur.
- Kaynağı güvenilirdir, tükenme ve zamanla fiyatının artma riski yoktur.
- Maliyeti günümüz güç santrallarıyla rekabet edebilecek düzeye gelmiştir.
- Bakım ve işletme maliyetleri düşüktür.
- İstihdam yaratır.
- Teknolojisinin tesisi ve işletilmesi göreceli olarak basittir.
- İşletmeye alınması kısa bir sürede gerçekleşebilir.
Dünya Rüzgar Enerjisi Konseyi`nin 2010 verilerine göre, kurulu rüzgar gücüyle öne çıkan ülkeler şu şekilde:
Türkiye rüzgar enerji üretimi girişimi 2005 yılında yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji Kanunu ile büyük bir ivme kazandı. Yeni kurulan Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğünün araştırmalarına göre Türkiye`nin 38 bin megavatlık teknik rüzgar potansiyeli var. “Türkiye`nin rüzgar potansiyeli Avrupa`ya göre yüzde 25 daha fazla. Bir rüzgar santrali Avrupa’da yılda 2 bin – 2 bin 500 saat çalışırken ülkemizde 3 bin saatin üzerinde çalışan rüzgar santralleri var. 38 bin megavatlık potansiyelimizin bugün itibariyle bin 600 megavatlık kısmı işletmede. Bu da gösteriyor ki bugün ülkemizde üretilen enerjinin yaklaşık %3′ ünün rüzgardan karşılanması anlamına geliyor.
Yeni düzenleme ile üretilen enerjinin alım garantisinin yanında kaynağa göre bir fiyat tarifesi belirleniyor. HES ve rüzgardan üretilen elektrik için 7,3 dolar/sent 10 yıl boyunca alım garantisi getirildi. Güneşten üretilen elektrik için ise 13,3 dolar/sentte birim fiyatı önerildi. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği`nin (TÜREB) Mart 2011 verilerine göre, Türkiye`de halen toplam 749,95 MW`lik güç üretecek 19 rüzgar santrali inşaat halinde bulunurken, İşletmede olan 41 santralden ise toplam kurulu güç 1.414,55 MW seviyelerinde gözüküyor.
Son yıllardaki kurulu rüzgâr gücü kapasitesi, elektrik üretimi ve toplam elektrik üretimindeki payı yukarıdaki tabloda gösterilmektedir.
2016 yılı sonu itibariyle işletmede olan lisanslı rüzgâr enerji santrallarının kurulu gücü ise 5.751,3 MW’dır.
Jeotermal Enerji
Yerkürenin derinliklerinde ısının fay hatlarından sıcak su ve buhar olarak kendiliğinden veya sondalar yardımıyla çıkartılmasıyla elde edilen enerjiye jeotermal enerji denir. Modern anlamda ilk olarak İtalya’da jeotermal enerji kullanılmıştır. Dünya üzerindeki jeotermal enerji kapasitesinin 12.594 Megawatt dolayında olduğu tahmin edilmektedir. Bir çok alanda kullanılan bu enerji İzlanda’ dada 1943 yılından beri konutların ısıtılmasında kullanılmaktadır.
Türkiye jeotermal enerji potansiyeli bakımından dünyanın zengin ülkeleri arasında yer alır. Ülkemizde jeotermal enerji ısıtma ve elektrik üretiminde kullanılmaktadır. Denizli-Sarayköy ve Aydın-Germencik’te enerji üretimi yapılmaktadır. Üretilen enerji miktarı kapasitenin çok altındadır bu konu devlet ve özel sektör tarafından bir yatırım gerektirmektedir.
Türkiye’de jeotermal enerji tespitine ve bu enerjinin kullanımına dönük çalışmalar özellikle İzmir ve Ege Bölgesi‘nin bazı diğer noktalarında ilerlemiştir. İzmir’in Balçova ve Narlıdereilçelerinde halen yaklaşık 15 bin konut jeotermal enerji ile ısıtılmaktadır. Seferihisar, Dikili, Bergama, Çeşme, Aliağa, Urla, Güzelbahçe, Bayındır, Menderes, Kemalpaşa ve Kozaklıilçelerinde de varlığı bilinen jeotermal kaynaklarının kullanılması halinde, sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde 220 bin konutu ısıtabilecek kapasiteye ulaşılabileceği hesaplanmaktadır. Ancak atılan adımlar (İzmir Jeotermal A.Ş. gibi) doğalgaz dağıtım çalışmalarına kıyasla daha yavaş yürümekte, resmi enerji politikalarının zorlayıcı etki yaratan düzenlemeleri de devreye girdiğinde, jeotermal enerji altyapı çalışmalarını caydırıcı unsurlar giderek belirginleşmektedir. Dış etkenlere bağımlılıkla eşdeğer doğalgaz kullanımını asgariye indirerek, teknolojisi ve insan kaynakları halihazırda mevcut yerli jeotermal enerjinin ön plana çıkarılmasına yönelik çabalar pek çok ilgili çevre tarafından ısrarla sürdürülmektedir. Bu bağlamda, yıllardır Jeotermal Yasası (Teklif) çıkarılmasına uğraşılmış ve bu yasa yönetmeliği ile birlikte 13.06.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Diğer ülkelere oranla daha şanslı bir konumda olan Türkiye’nin jeotermal potansiyeli gelişen jeofizik yöntemlerle ortaya çıkarılmış olacaktır.
Türkiye’de çalışmakta olan toplam 32 adet jeotermal enerji santrali bulunur. Santrallerin kurulu olduğu iller ve santral sayıları şöyledir: Aydın (20), Denizli(5), Manisa(5), Çanakkale (2). Ayrıca; Aydın’da 4, Manisa’da 2, Denizli’de 1 adet jeotermal santral kurma çalışmaları devam etmektedir. 820,86 MW kurulu gücündeki santraller Türkiye’nin toplam kurulu gücünün %1,58’ini oluşturur.
Jeotermal kaynaklar ile;
- Elektrik enerjisi üretimi,
- Merkezi ısıtma, merkezi soğutma, sera ısıtması vb. ısıtma/soğutma uygulamaları,
- Proses ısısı temini, kurutma işlemleri gibi endüstriyel amaçlı kullanımlar,
- Karbondioksit, gübre, lityum, ağır su, hidrojen gibi kimyasal maddelerin ve minerallerin üretimi,
- Termal turizm‘de kaplıca amaçlı kullanım,
- Düşük sıcaklıklarda (30 °C’ye kadar) kültür balıkçılığı,
- Mineraller içeren içme suyu üretimi,
Hidroelektrik Enerjisi
Akan suyun kinetik enerjisi türbinler ve jeneratörler sayesinde elektrik enerjisine dönüştürülür. Dünya elektrik üretiminin %16,3′ü hidroelektrik enerjisi tarafından karşılanmaktadır. Hidroelektrik santraller termik santraller gibi çevreyi fazla kirletmezler. Fakat baraj yapılacak alanın sular altında kalmasıyla çevrede değişiklikler meydana gelmektedir.
Ülkemiz yüksek ve engebeli coğrafyasının etkisi ile akarsularımızın çoğu dar ve derin vadilerden akar. Bu sayade baraj yapımına elverişli şartlar oluşmuştur. Türkiye hidroelektrik potansiyel bakımından Avrupa’da Rusya ve Norveç’ten sonra 3. sırada yer almaktadır.
Hidroelektrik potansiyelimizin üçte biri Fırat Havzasındadır. Bunu, Dicle, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Kızılırmak havzaları izler. Yüksek potansiyelimize karşın üretilen enerji miktarı azdır.
Türkiye’de enerji tüketiminde hidroelektriğin payı,
Türkiye’de hidroelektrik enerjisi, birincil enerji üretiminin %14’ünü, toplam tüketiminin %3,9’unu karşılamaktadır.
Türkiye’nin enerji üretimi 32.229 bin TEP (ton eşdeğer petrol), hidrolik enerji üretimi 4.501 bin TEP ‘tir. 114.480 bin TEP tüketimin 4.501 bin TEP’i (%3,9) hidrolikten sağlanmaktadır.
Türkiye’nin hidroelektrik enerji potansiyeli, dünyanın %5’ine, Avrupa’nın %16’sına karşılık gelir[1]. Potansiyel açısından Avrupa’da Norveç’ten sonra ikinci sıradadır. Türkiye’nin 47.947 MW/yıl (megawatt/yıl) hidrolik potansiyel gücün, 19.619 MW/yıl’lık bölümü yani %41,3’ü işletme halindedir. Yapılmakta olan 8.343 MW/yıl kapasiteli 256 hidroelektrik santralin devreye girmesi ile potansiyelin kullanımı %58,9’a çıkacaktır. Türkiye halen hidroelektrik potansiyelini ekonomik olarak kullanamamaktadır.
Türkiye’de iklime bağlı hidroelektrik üretimi yıldan yıla değişkenlik gösterir. Güneydoğu Anadolu Projesi hidrolik güç açısından önemlidir. Proje tamamlandığında 19 HES‘den 7476 MW kurulu güç ve 27 milyar kWh/yıl (kilowatt.saat/yıl) elektrik üretilecektir.
Türkiye’deki bazı önemli hidroelektrik santralleri şunlardır:
Türkiye’nin teknik hidroelektrik potansiyeli dünya teknik potansiyelinin %1,5’ine, Avrupa teknik potansiyelinin ise %17,6’sına tekabül etmektedir.
Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyel 433 milyar kWh, teknik olarak değerlendirilebilir potansiyel ise 216 milyar kWh olarak hesaplanmıştır. Avrupa Birliği’nin yeşil enerji için uyguladığı vergi indirimleri ve destekleme politikaları ekonomik olarak potansiyelin artmasını sağlayacaktır. Türkiye’de işletmede olan 303 adet hidroelektrik santralin toplam kurulu gücü 17.372 MW ve ortalama yıllık üretimi ise 62.000 GWh olup, bu değer toplam teknik potansiyelin %28,7’sine karşılık gelmektedir. ABD teknik hidroelektrik potansiyelinin %86’sını, Japonya %78’ini, Norveç %72’sini, Kanada %56’sını, Türkiye ise %28,7’sini geliştirmiştir. Uluslararası Enerji Ajansı’nca (IEA) 2020’de dünya enerji tüketimi içerisinde hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının bugüne göre %53 oranında artacağı öngörülmüş olup, bu her güçteki hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesi olarak yorumlanmaktadır. Avrupa Komisyonu Birlik stratejileri kapsamında Avrupa Birliği (AB) içerisinde 2020 yılına kadar iç brüt enerji tüketimindeki yenilenebilir enerji payını %20’ye çıkartmak üzere gerekli yasal düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur. Ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa, Türkiye’de elektrik tüketimi her yıl yaklaşık %8 oranında artmaktadır. Bu talebi karşılamak için ülkemiz yeni enerji projeleri için her yıl 5 milyar ABD Doları ayırmak zorundadır. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de enerji hayati bir konu olduğundan, kendine yeterli, sürekli, güvenilir ve ekonomik bir elektrik enerjisine sahip olunması yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve yerli bir enerji kaynağı olan hidroelektrik enerjisi olmak üzere bütün alternatifler göz önüne alınmalıdır.
Kaynak: Tıkla
Bu makaleyi 21 dakikada okuyabilirsiniz.

Moleküler Biyoloji ve Genetik