İnsan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri v.b. mikropların hastalık yapma karakterlerinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zehirlerin (toksinler) etkilerinin ortadan kaldırılarak, geliştirilen biyolojik maddelere aşı denir. Aşılar, belirli bir hastalığa yakalanmadan önce kişilere ulaşıp onların bağışıklanmalarını sağlamak amacıyla verilir. Vücutta savunma mekanizmasını uyararak, hastalık etkenini tanıyan ve bu etkenle karşılaşıldığında onu yakalayıp yok eden koruyucu maddelerin (antikorlar) oluşmasını sağlarlar. Bu şekilde aşılanan kişi aşılandığı hastalıklara karşı bağışık yani dirençli olur. Oluşan direnç genellikle ömür boyu vücutta kalır ve hastalık etkeni ile karşılaşınca onu etkisiz kılmak için savaşır. Aşı kullanımına dair ilk yazılı kayıtlar Çinlilerin 15. Yüzyılda variolasyon denen bir teknikle çiçek aşısı kullandıklarına dairdir. Modern aşılar, 1789’da Jenner’in çiçek aşısını geliştirmesi ile başlamıştır. Çiçek aşısını sırasıyla; kuduz, kolera, lepra, inaktif tifo ve veba aşılarının geliştirmesi izlemiştir. Mikroorganizmaların antijenik yapıları, hastalık oluşturma mekanizmaları ve immun sistem ile ilişkileri birbirinden farklı olabilir. Farklı mikroorganizmalardan ileri gelen infeksiyonlara karşı farklı tipte aşılar üretilir.
Aşılar canlı veya inaktif etken içermelerine göre canlı ve inaktif aşılar; mikroorganizma tipine göre bakteriyel, viral, paraziter aşılar; hazırlanış yöntemlerine göre konvansiyonel ve biyoteknolojik aşılar olarak sınıflandırılabilirler.
Aktif bağışıklık için kullanılan aşıların en eski ve temeli sayılan geleneksel aşılar; canlı zayıflatılmış (atenüe), inaktif (ölü) ve inaktif toksin (toksoit) aşılardır ve bu aşılarda organizmanın tümü kullanılmaktadır. Canlı atenüe aşılar, hastalık etmeni canlı mikroorganizmaların laboratuvar koşullarında zayıflatılması ile elde edilmekte olup doğal enfeksiyonu taklit ettiği için etkili bir aşılama stratejisi oluştururlar. Tüberküloza karşı BCG aşısı ve kızamık, kabakulak ve kızamıkçık karma (MMR) aşıları canlı atenüe aşılara örnektir. İnaktif aşılar, genellikle yumurta veya hücre kültüründe üretilmekte, üretim sıvısından ultrafiltrasyon, ultrasantrifügasyon ve kromatografi yöntemleri ile saflaştırılan hastalık etkeninin seyreltik B-propiolakton gibi kimyasal, ısıl işlem veya radyasyon ile öldürülmesi (inaktive edilmesi) sonucu oluşturulduğundan canlı atenüe aşılara göre kısmen daha güvenli aşılardır. Hepatit A, grip ve kuduz aşıları inaktif aşılara örnektir. Bakteriyel toksinlerin kimyasal veya ısıl işlem ile inaktive edilmesi sonucunda toksoit aşıları elde edilir. Yaygın olarak kullanılan toksoit aşıları; difteri için Corynebacterium diphteria ve tetanoz için Clostridium tetani’den üretilen aşılardır. Canlı atenüe aşıların tekrar virülens özellik kazanma riski ve immün yetmezliği olanlarda enfeksiyon riski taşıması; inaktif aşıların atenüe aşılara göre daha az etkili olması; toksoitlere (inaktif toksin) dayalı ticari aşıların ise kültür ortamında karmaşık bileşenlere gereksinimi gibi geleneksel aşıların birçok dezavantajı bulunmaktadır. Geleneksel aşıların bahsedilen bu sınırlamalarından dolayı, aktif bağışıklık için hastalıkların önlenmesi, kontrolü veya yok edilmesi adına, son yıllarda teknolojinin ilerlemesi ile daha fazla miktarda, saf ve güvenli ürünün daha kısa sürede üretildiği biyoteknolojik yöntemler ile geliştirilen aşılar çalışılmaktadır. Rekombinant aşı teknolojisi, proteinlerin rekombinant ekspresyonunu ve viral vektörleri içermektedir. Bu sayede, kültürlenmesi zor olan veya kültürü yapılamayan virüslere karşı aşı geliştirilebilmektedir. Geleneksel yöntemlere göre daha kontrollü biyoproseslerde kısa sürede üretim sağlandığından güvenlik riskleri elimine edilebilmektedir.
BİYOTEKNOLOJİK AŞILAR
A) İleri Teknoloji ile Hazırlanan Aşılar
1) Sentetik peptid aşılar
2) Antiidiotip antikor aşıları
3) Subünit aşılar
B) Genetik Mühendisliği ile Hazırlanan Aşılar
1) Mutant aşılar
2) Subünit aşılar
3) Marker aşılar
4) Rekombinant mutant aşılar
5) Rekombinant ürünü aşılar
6) Nükleik asit aşıları (DNA aşıları)
Biyoteknolojik Aşıların Avantajları
Aşı içinde mikroorganizmanın genomunun sadece küçük bir sekansı bulunur, tümü değil. Bu nedenle infeksiyon oluşturmaz. Bu sekans vücutta sadece bağışıklığı uyaran proteini (antijeni) kodlayan bir gen olduğundan, diğer yabancı ve zararlı proteinlerin sentezini spesifiye eden ve konakçıya zarar veren genleri taşımamaktadır. Muhafazası kolaydır ve uzun süre saklanabilir. Ancak, biyoteknolojik aşıların bir kısmı hapten karakteri taşıdığından uygun ve özel adjuvantlarla birlikte vücuda verilmesi gerekmektedir.
Günümüzde, birçok hastalığın teşhis ve tedavisinde kullanılan biyoteknolojik araçların avantaj ve faydası oldukça fazladır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra genetik, moleküler biyoloji ve rekombinant DNA teknolojisi üzerine çalışmaların başlaması biyoteknoloji bilimi açısından tarihi bir dönüm noktası olmuş ve modern anlamdaki biyoteknolojinin doğmasını sağlamıştır. Sağlık alanında yerini alan biyoteknolojik gelişmeler aşı endüstrisinde de daha güvenilir ve etkili sonuç veren aşıların geliştirilmesini beraberinde getirmiştir.Hepatit B, influenza, HPV karşıtı aşıların yanı sıra kanser immünoterapisinde kullanılan aşılar biyoteknolojik aşılara örnektir.
Bu makaleyi 4 dakikada okuyabilirsiniz.